Bana ne ile meşgul olduğunu söyle, sana ne kazandığını söyleyeyim…
Meşhur bir söz vardır: “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” Doğru söz. Arkadaş, adı üstünde; arkanı yaslayabileceğin dostun… Bu sözden hareketle başlıktaki sözü dikkatinize sunuyorum.
Bana ne ile meşgul olduğunu söyle, sana ne kazandığını söyleyeyim…
Bütün gün ve hatta gece çalışan, değer üreten, iş üreten biri ne kazanabilir? Zenginleşir mi, fakirleşir mi?
Tabii ki zenginleşir. Az ya da çok. Yavaş ya da hızlı…
Çalışan kazanır…
Bütün gün ve hatta gece çalışacağına onun bunun dedikodusunu yapan, rakibini çekiştirmekten iş üretemeyen biri ne kazanır? Zenginleşir mi, fakirleşir mi?
Tabii ki fakirleşir. Az ya da çok. Yavaş ya da hızlı…
Çalışmayan kaybeder…
Bireyler gibi toplumlar da böyledir. İşine bakan, çalışkan toplumlar zenginleşir, laf üreten toplumlar fakirleşir.
Son yıllarda ülkemizin yaşadığı sürece bir göz atalım. Ülke gündemiyle ilgili karar vermek için de gazete manşetlerini gözümüzün önüne getirelim. 1980’li yıllara kadar gazetelerde ekonomi haberi diye bir şey yoktu. Çünkü neredeyse tüm ekonomik faaliyet devletin elindeydi. 1980’li yılların ortasından itibaren durum değişti. Dışa açık büyüme modelini tercih ettik ve büyüklü küçüklü özel teşebbüs hareketleri görülmeye başlandı. Anadolu’nun her yerinde atölyeler fabrika olmaya başladı. O dönemlerde yılda 2-3 milyar dolarlık ihracat yaparken, 20 milyar doları hedefleyen Rahmetli Özal’a herkes istihza ile yaklaşır oldu. Ama ihracat da artmaya başladı. Neticede gazetelerin gündemi değişti; ekonomi sayfaları bile oluşmaya başladı.
Daha yakın bir zamana gelelim. 2000’li yılların başındaki gazete başlıklarını hatırlıyor musunuz? Koalisyon kavgaları, çıkar çatışmaları, yolsuzluklarla dolu gazete manşetleri…
Sonuç, tarihimizin en büyük krizi ve fakirleşme…
Peki 2002 ile 2007 yılları arasında gazetelerin gündemi neydi? Hangi ülkelere ihracatımız ne kadar artmış, hangi firma ne kadar yatırım kararı almış, yabancı sermaye bu sene ne kadar giriş yapmış vesaire.
Sonuç, 200 milyar dolarlardan, 600 milyar dolarlara yükselen gayri safi milli hasıla, 9000 dolarlara yükselen kişi başına düşen milli gelir…
2007 başından günümüze kadar gazete manşetleri ne hakkında?
Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi, genel seçim, referandum, kapatma krizi vesaire…
Sonuç; artan enflasyon, azalan yatırımlar ve yabancı sermaye girişi ve fakirleşme…
Demek ki neymiş; ana gündem maddeniz ekonomi olamıyorsa fakirleşirmişsiniz.
İş üretirsen zenginleşirsin,
Boş laf üretirsen fakirleşirsin…
Bugün ekonomi dışı gündemlerin geride kaldığını varsayabiliriz. Davalar sonuçlandı, işimize bakacağız.
Biz de tatlı sektörü olarak işimize bakmalıyız.
Ürünümüzü ve kalitemizi artırmalı,
Verimliliğimizi ve kârlılığımızı yükseltmeli,
Markamıza yatırım yapmalıyız.
İşimizi yaparken, kasabanın, semtin, şehrin ya da ülkenin en iyisi olmayı değil, dünyanın en iyisi olmayı hedeflemeliyiz. Çünkü asıl rakibimiz, komşumuz değil…
Asıl rakibimiz, New York’ta, Sidney’de, Brüksel’de, Pekin’de… Bugün olmasa da yarın buraya gelecek ve rakibimiz olacaklar.
Dünya çapında kabul görecek, başarıyı getirecek stratejilerle hareket etmenin önemi burada.
Laf değil iş üretmeliyiz.
Şikayet etmemeli, harekete geçmeliyiz…
İşte bu anlayışla derneğimizin faaliyetlerine hız kazandırıyoruz. Dünya tatlı kültürüyle ilgili dernek üyelerimizin donanımını artırmak amacıyla çeşitli ülkelere geziler gerçekleştirme kararı aldık. İlk gezimiz Ramazan’dan sonra Suriye’ye olacak.
Baktad Ormanı’yla ilgili de çalışmalarımız sürüyor. Yönetim Kurulumuz ilk etapta 20 bin fidan dikimi kararı aldı. Ramazan ayında da katılımcı firmalarımızla “Bir Tepsi Baklava Bir Fidan” sloganıyla, sosyal sorumluluk bilinci içinde ağaçlandırma çalışmalarımıza hız vereceğiz.
Son olarak dergimiz Tatlı Hayat bu sayıdan itibaren yeni bir firma tarafından hazırlanacak. Yıllardır yayıncılık sektöründe faaliyet gösteren Sarnıç İletişim’in profesyonel kadrosunun dergimize çok şey katacağına inanıyoruz.
Baklava tadında kazançlar dileğiyle…